klasik romanlar dizilere kurban ediliyor
3 posters
1 sayfadaki 1 sayfası
klasik romanlar dizilere kurban ediliyor
BÜNYAMİN KÖSELİ
Edebiyat klasiklerinin dizi olarak günümüze uyarlanmasına Selim İleri, "Günümüzün aylak okuryazarı, seyrettim, bir daha niye okuyayım diyor." siteminde bulundu. Ertesi gün Mehmet Barlas, İleri'ye destek vererek bu durumun adını koydu: “Kitapsız edebiyat. Peki oyuncu ve yönetmenler bu duruma ne diyor?”
‘Diziler, kitap okumayı engelliyor’ tartışması...
Aşk-ı Memnu, Gurbet Kuşları, Yaprak Dökümü, Dudaktan Kalbe, Gece Sesleri… Özünden uzaklaştırılarak romandan televizyona uyarlanan bu diziler edebiyat çevrelerini rahatsız etmeye başladı. Edebiyatçılar, yılların eskitemediği romanların dizilerle birlikte ruhlarını yitirdiklerini düşünüyor. Geçen hafta Selim İleri, "Klasiklerimizin doğru dürüst okunmadan televizyonda, sinemada, tiyatroda tuhaf kılıklar edinmesi, saklamak istemiyorum, bana ürkütücü geliyor. Çünkü günümüzün aylak okuryazarı, seyrettim, bir daha niye okuyayım diyor, geçip gidiyor." şeklindeki sözleriyle bu furyadan pek memnun olmadığını söyledi. Edebi eserlerin dizilere aktarılmasını garipsemediğini, sanatın özgünlük alanının olabildiğince geniş tutulması gerektiğini söyleyen İleri, bu noktada izlenilen yöntemin çok önemli olduğunun altını çizdi. Ertesi günkü yazısında İleri'nin yazısına atıfta bulunan Mehmet Barlas, "Hiç okumadan sadece dizi izleyerek kültür oluşabilir mi?" diye sordu. ‘Kitapsız edebiyat’ adını verdiği bu durumdan pek de memnun değildi usta yazar. Biz de köşelerde kalan bu tartışmayı daha doğrusu İleri ve Barlas'ın kaygılarını yönetmenlere, senaristlere, yazarlara ve oyunculara sorduk…
***
‘Dizi pazarında 'roman' satılıyor!’
Kenan Kalav: “Bu durum, dizi sektörünün son yıllardaki modası. Dizi sektörü çok büyük bir pazar haline geldi. Bu pazarda satılanlar da maalesef ünlü romanlar oluyor. Biz Çalıkuşu'nu tam kararında bitirmiştik. Dizinin tadı insanların damağında kalmıştı tabiri caizse. Ama bugün öyle mi? Reytingler yükseldikçe bölüm sayısı uzadıkça uzuyor. Olan da aşk, tutku ve ıstırapla yazılmış romanlara oluyor. Ben bu dizileri mümkün olduğunca seyretmemeye çalışıyorum.”
‘Bu şartlarda dizi çekilemez’
Halit Refiğ: “Ben yıllar önce çektiğim Aşk-ı Memnu filminde romanın özüne sadık kalmaya çalıştım. Bugünkü durum özel televizyonculuğun şartları göz önünde bulundurularak değerlendirilmeli. Diziyi merakla izliyorum. Bana göre bir dizi izleyiciler tarafından beğenilmişse başarı sağlanmış demektir. Her hafta bir buçuk saatlik bir bölümü hazırlamak çok zor olsa gerek. Bir film, vakti zamanında asgari üç ayımızı alırdı. Bu süre şimdi bir haftaya indi. Bu çok zor bir durum. Bu şartlarda kesinlikle dizi çekmezdim.”
‘Dizi sektörü kendine çekidüzen versin’
Müjde Ar: “Ben bu duruma edebiyatçı gözüyle bakınca onlara katılıyorum. Bana göre televizyon çok tehlikeli bir oyuncak. Her şeyi eğip bükebiliyor. Maalesef romanlar da buna kurban gidebiliyor. Ben yeni Aşk-ı Memnu'yu seyretmiyorum. İlk bölümünü seyrettim ve notu verdim. Oyuncular samimiyetle işlerini yapıyor, ama sistem yanlış olduğu için ortaya konan ürün sırıtıyor. Bence dizi sektörü her anlamda kendine çekidüzen vermeli; çünkü her geçen gün kan kaybediyor.”
‘Öğrencilerim, "Seyrettik hocam, niçin okuyalım?" diyor’
Doç. Dr. Handan İnci: “Romanlardan uyarlanarak televizyona aktarılan bu dizileri izlemiyorum ve öğrencilerime de tavsiye etmiyorum. Merak ettiğim için Aşk-ı Memnu'yu izledim ama beş dakika bile dayanamadım. Öğrencilerime soruyorum Aşk-ı Memnu'yu okudunuz mu, diye. “Seyrettik hocam” yanıtını alıyorum yani okumanın önüne geçmiş dizi. Öğrencilerin merak duygusu da ölüyor. Çünkü bu eserler merak edildiği için okunuyor.”
Romanların ‘ruhu’ kayboluyor
Aydan Şener: “Biz Çalıkuşu’nu yedi bölüm olarak çekmiştik. Şimdiki diziler ise yüzlerce bölüm olarak çekiliyor. Bu da romanların ruhunun kaybolmasına neden oluyor. Ana romandan uzaklaşılıyor. Senaryo artık romanın dışında gelişmeye başlıyor. Çünkü eklemeler ve çıkarmalar yapılıyor. Romandan bağımsız yeni hikâyeler senaryoya ekleniyor. Bölümler uzadıkça eserlerin de kimyası bozuluyor ve ruh kalmıyor. Yıllar önce benim başrolünde oynadığım Çalıkuşu, en az elli sene daha çekilemez. Çünkü dizi benimle özdeşleşti. Başarılı diziler de yok değil. Mesela Yaprak Dökümü'nü başarılı buluyorum.”
‘Senaristler kolaycılığa kaçıyor’
Senarist Nilgün Öneş: “Uyarlamalar dünyanın her yerinde yapılıyor. Ama bu film ya da diziler edebiyatçıları her zaman hayal kırıklığına uğrattı. Bazı romanların televizyona aktarılmaya müsait olması senaristleri kolaycılığa itiyor. Hiçbir romanı bir yıl boyunca diziye aktaramazsınız. Çünkü bölümler uzadıkça eser özünü yitirir. Eklemeler ve çıkarmalar eseri bambaşka bir kalıba sokuyor. Bunun en büyük sorumlusu televizyon kanalları. Biraz seçici davransalar, her şeyi reyting olarak görmeseler sorun kaybolacak. Bir kere her hafta doksan dakikalık bir senaryo yazmak mümkün değil. Bunu sorgulamak gerekir.”
Edebiyat klasiklerinin dizi olarak günümüze uyarlanmasına Selim İleri, "Günümüzün aylak okuryazarı, seyrettim, bir daha niye okuyayım diyor." siteminde bulundu. Ertesi gün Mehmet Barlas, İleri'ye destek vererek bu durumun adını koydu: “Kitapsız edebiyat. Peki oyuncu ve yönetmenler bu duruma ne diyor?”
‘Diziler, kitap okumayı engelliyor’ tartışması...
Aşk-ı Memnu, Gurbet Kuşları, Yaprak Dökümü, Dudaktan Kalbe, Gece Sesleri… Özünden uzaklaştırılarak romandan televizyona uyarlanan bu diziler edebiyat çevrelerini rahatsız etmeye başladı. Edebiyatçılar, yılların eskitemediği romanların dizilerle birlikte ruhlarını yitirdiklerini düşünüyor. Geçen hafta Selim İleri, "Klasiklerimizin doğru dürüst okunmadan televizyonda, sinemada, tiyatroda tuhaf kılıklar edinmesi, saklamak istemiyorum, bana ürkütücü geliyor. Çünkü günümüzün aylak okuryazarı, seyrettim, bir daha niye okuyayım diyor, geçip gidiyor." şeklindeki sözleriyle bu furyadan pek memnun olmadığını söyledi. Edebi eserlerin dizilere aktarılmasını garipsemediğini, sanatın özgünlük alanının olabildiğince geniş tutulması gerektiğini söyleyen İleri, bu noktada izlenilen yöntemin çok önemli olduğunun altını çizdi. Ertesi günkü yazısında İleri'nin yazısına atıfta bulunan Mehmet Barlas, "Hiç okumadan sadece dizi izleyerek kültür oluşabilir mi?" diye sordu. ‘Kitapsız edebiyat’ adını verdiği bu durumdan pek de memnun değildi usta yazar. Biz de köşelerde kalan bu tartışmayı daha doğrusu İleri ve Barlas'ın kaygılarını yönetmenlere, senaristlere, yazarlara ve oyunculara sorduk…
***
‘Dizi pazarında 'roman' satılıyor!’
Kenan Kalav: “Bu durum, dizi sektörünün son yıllardaki modası. Dizi sektörü çok büyük bir pazar haline geldi. Bu pazarda satılanlar da maalesef ünlü romanlar oluyor. Biz Çalıkuşu'nu tam kararında bitirmiştik. Dizinin tadı insanların damağında kalmıştı tabiri caizse. Ama bugün öyle mi? Reytingler yükseldikçe bölüm sayısı uzadıkça uzuyor. Olan da aşk, tutku ve ıstırapla yazılmış romanlara oluyor. Ben bu dizileri mümkün olduğunca seyretmemeye çalışıyorum.”
‘Bu şartlarda dizi çekilemez’
Halit Refiğ: “Ben yıllar önce çektiğim Aşk-ı Memnu filminde romanın özüne sadık kalmaya çalıştım. Bugünkü durum özel televizyonculuğun şartları göz önünde bulundurularak değerlendirilmeli. Diziyi merakla izliyorum. Bana göre bir dizi izleyiciler tarafından beğenilmişse başarı sağlanmış demektir. Her hafta bir buçuk saatlik bir bölümü hazırlamak çok zor olsa gerek. Bir film, vakti zamanında asgari üç ayımızı alırdı. Bu süre şimdi bir haftaya indi. Bu çok zor bir durum. Bu şartlarda kesinlikle dizi çekmezdim.”
‘Dizi sektörü kendine çekidüzen versin’
Müjde Ar: “Ben bu duruma edebiyatçı gözüyle bakınca onlara katılıyorum. Bana göre televizyon çok tehlikeli bir oyuncak. Her şeyi eğip bükebiliyor. Maalesef romanlar da buna kurban gidebiliyor. Ben yeni Aşk-ı Memnu'yu seyretmiyorum. İlk bölümünü seyrettim ve notu verdim. Oyuncular samimiyetle işlerini yapıyor, ama sistem yanlış olduğu için ortaya konan ürün sırıtıyor. Bence dizi sektörü her anlamda kendine çekidüzen vermeli; çünkü her geçen gün kan kaybediyor.”
‘Öğrencilerim, "Seyrettik hocam, niçin okuyalım?" diyor’
Doç. Dr. Handan İnci: “Romanlardan uyarlanarak televizyona aktarılan bu dizileri izlemiyorum ve öğrencilerime de tavsiye etmiyorum. Merak ettiğim için Aşk-ı Memnu'yu izledim ama beş dakika bile dayanamadım. Öğrencilerime soruyorum Aşk-ı Memnu'yu okudunuz mu, diye. “Seyrettik hocam” yanıtını alıyorum yani okumanın önüne geçmiş dizi. Öğrencilerin merak duygusu da ölüyor. Çünkü bu eserler merak edildiği için okunuyor.”
Romanların ‘ruhu’ kayboluyor
Aydan Şener: “Biz Çalıkuşu’nu yedi bölüm olarak çekmiştik. Şimdiki diziler ise yüzlerce bölüm olarak çekiliyor. Bu da romanların ruhunun kaybolmasına neden oluyor. Ana romandan uzaklaşılıyor. Senaryo artık romanın dışında gelişmeye başlıyor. Çünkü eklemeler ve çıkarmalar yapılıyor. Romandan bağımsız yeni hikâyeler senaryoya ekleniyor. Bölümler uzadıkça eserlerin de kimyası bozuluyor ve ruh kalmıyor. Yıllar önce benim başrolünde oynadığım Çalıkuşu, en az elli sene daha çekilemez. Çünkü dizi benimle özdeşleşti. Başarılı diziler de yok değil. Mesela Yaprak Dökümü'nü başarılı buluyorum.”
‘Senaristler kolaycılığa kaçıyor’
Senarist Nilgün Öneş: “Uyarlamalar dünyanın her yerinde yapılıyor. Ama bu film ya da diziler edebiyatçıları her zaman hayal kırıklığına uğrattı. Bazı romanların televizyona aktarılmaya müsait olması senaristleri kolaycılığa itiyor. Hiçbir romanı bir yıl boyunca diziye aktaramazsınız. Çünkü bölümler uzadıkça eser özünü yitirir. Eklemeler ve çıkarmalar eseri bambaşka bir kalıba sokuyor. Bunun en büyük sorumlusu televizyon kanalları. Biraz seçici davransalar, her şeyi reyting olarak görmeseler sorun kaybolacak. Bir kere her hafta doksan dakikalık bir senaryo yazmak mümkün değil. Bunu sorgulamak gerekir.”
ÖzGüR _ BuSe- Admin
- Mesaj Sayısı : 4829
Geri: klasik romanlar dizilere kurban ediliyor
okumadım yorum yapamıcam..
ÖzGüR _ BuSe- Admin
- Mesaj Sayısı : 4829
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz